­
­

Alaçatı - Çeşme - İzmir - 07.12.2015 / Ersin Doğan Design - Ifyouwanttobeall

By Unknown - Ocak 29, 2018


Hazır kış tam kendini göstermiş, kabanlar ve tir-tir titremeler havalarda uçuşurken,
yazdan ve yaz fotoğraflarından bahsetmenin zamanı gelmiş diye düşündüm.

Ne iyi etmişim değil mi?

Yaz dönemindeki tatillerimden biri de; Alaçatı - Çeşme - İzmir oldu.
Kısa süreli ve arkadaşımla gittiğim bu tatil, pek tabii eğlenceli geçti. :)


Biz birer sırt çantası eşliğinde tatili tamamladık. Biraz macera istiyorduk.
Hatta o nedenle Bla Bla Car uygulamasından yararlanıp gitmeyi düşünüyorduk.
Ancak saatler uymadı.

Nedir peki bu Bla Bla Car?
 Onların anlatımı ile;  aracında boş koltuklarıyla yolculuk yapan sürücülerle, aynı yöne gitmek isteyen yolcuları buluşturan, yolculuk paylaşım ağıdır. 
Evet hiç tanımadığımız birinin arabasına binip, İzmir'e kadar seyahat edecektik.
Otostopun daha modernize hali gibiydi, fiyatları da makuldü bu nedenle
 kulağa da hoş geliyordu. :)

( En azından benim için. )

Android ve ios uygulamaları da var. Online olarakta kullanılabiliyormuş. Biraz cesaret iyidir.


Biz yeni günün ilk saatlerinde otobüse binip, sabah İzmir-otogarda olmayı planladık.
Öyle de oldu.
İzmir otogarın o keşmekeş hali bizi biraz şaşırttı. İzmir değilde başka bir yer gibiymiş, hissi uyandırdı.

Otogardan Alaçatı'ya direkt giden otobüslere bindik. Şehir merkezine 76 km'de bulunuyor. Ve 1 saat 15 dk sonra Alaçatı çarşıdaydık.
 Saat 7.30 civarı olduğu için ortalık bomboştu.






Kahvaltı yapmak için, nereye baktıysak; servisin daha açılmadığını öğrendik.
Bizde, bulduğumuz bilumum sanat eserleri arasında fotoğraflar çekildik.

İyi ki de sabah erken saatlerde gitmişiz dedik. Girmediğimiz sokak kalmadı.
Kahvaltı için, değirmenlerin hemen altındaki cafeye oturduk. Birer gözleme yedik, çay içtik.


Kalas ve kavanozlardan yapılan dış aydınlatmalara bayıldığımı söylememe gerek var mı?
 




Üstümüzü değiştirdik ve Sörf Plajına gitmek için minibüslere bindik.
Ama tabii, minibüsleri sorduğumuz bey amcadan güzel bir fırça yedik. :)
Sevgili Amca, bize neden Alaçatı'ya geldiğimizi, burada hiç bir şeyin olmadığını, para tuzağından ibaret olduğunu söyledi.
Biraz şaşırdık. Ancak o sevgili amca, buranın yerlisiydi. Ve köyün tatil destinasyonu haline gelmesinden fena rahatsızdı.

Şimdi hak vermemek elde değil, Bursa'nın Cumalıkızık köyünde de durum farklı değil. Bir kısım teyze evde yaptığı reçel kavanozlarını gözünüze sokarken, diğerleri de yapılan ziyaretlerden rahatsızlığını bakışlarıyla dile getiriyor.

Popülasyon kültürünün getiri ve götürüleri.

Profesyonel sörf eğitimlerinin de verildiği plajda akşamüstüne kadar vakit geçirdik.
Ardından minibüsümüze binip, yeniden çarşıya gittik.





Karnımız acıkınca da, bu şirin dekorasyona sahip Sinore Mutfak'ta mantı yedik.
Biraz daha rahatlayınca çarşı turuna devam ettik.








İmren Cafe'nin meşhur dondurmasından yedik. Minik hediyelerimizi aldık.
Ve ev yapımı limonatalar için tekrar Sinore Mutfak'a gittik.

Evet biz orayı baya sevdik!







Çarşı yolundaki, antikacıya uğrayıp. Küçük düğme ve broş aldık.


Akşamüstüne doğru, masalar hazırlanmıştı bile. Oturup akşam yemeğimizi yedik.

Sezonda ve rezervasyonsuz olduğumuz için kalacak yer bulamadık. :)
Malum, macera istiyorduk...

Bizde saat 24.00 gibi Çeşmeye gittik. Orada da zabıta sayesinde, kalacak bir pansiyon bulduk. Gece bilmem kaçtı. Duşumuzu alıp, üstümüzü değiştirip dışarı çıktık. 




Sahilde oturduk, hava alıp kafamıza göre mekan bulamayınca, pansiyona dönüp; yatıp-uyuduk. :)


Yine Çeşme sahildeki bir mekana gidip, serpme kahvaltı söyledik. Oldukça lezizdi.


Kahvaltı yaptıktan sonra, tavsiye edilen Altın Kum plajına gitmek için minibüse bindik.
Ancak plajı sevemedik ve geçerken gördüğümüz, aklımızın kaldığı Fly-inn beach'e gittik.

Ödenen giriş ücretinin içine bir içecekte dahildi. Ciddi sevdiğimiz bir yer oldu. Saat 19:30'a kadar buradaydık. Çünkü 20:00'da kapanıyordu ve herkes gitmek üzereydi. :)

Ardından Çeşme'ye dönüp sahildeki bir restaurantta oturup balık yedik ve kendimizi fasıla verdik.
Fasıla vermek nasıl oluyor demeyin, bence anladınız siz onu. :)

Gecenin yine bilmem kaç saatlerinde yola koyulup, İzmir otogara ulaştık.

Amacımız, bir pansiyon bulup gece dışarı çıkmaktı.
O nedenle Alsancak'a gidip, pansiyon bulacaktık.
Alsancak'a giden otobüsü bulduk, ancak tam binecekken Şoför indi.
Otobüs ne zaman kalkacak diye sorduğumda, cevabı;
"Kalktığı zaman." Olmuştu. Bizimle dalga mı geçiyordu, bilmiyorduk. Ama son otobüs bu olduğu için beklemekten başka şansımız yoktu.

Şoför 5 dk sonra üzerinde garip bir gülümseyle gelip; "Gıcık oldunuz bana dimi?" dedi.
Bir şey diyemedik. Çünkü biletimiz bile yoktu, bunu söylediğimizde önce yolculardan temin edip deyip çıkışmıştı.
Daha sonra da; "Neyse uğraşmayın, tatile gelmişsiniz." demişti. :)
Abi biraz gel-gitliydi. Ama yol boyu sohbet ettik, baya keyifliydi.

Alsancak'ta indikten sonra kordonun o uçsuz-bucaksız görüntüsü mest etti tabii.
Ancak o mest, uzun sürmedi.
Zabıta'ya pansiyon sorduğumuzda, bir kaç sokak tarif etti. Ancak çok dikkatli olmamız gerektiğini söyledi.
O kısmı çok anlayamamıştık. Çünkü İzmir'deydik gece 1:00'dı ve ne olabilirdi ki?

Sokağa girer girmez, sokakta oturan iki adam bizi yanına çağırdı. Ve fantazisel güdülerini anlattı.
Biz ne oluyor demeden, giderken bulduk kendimizi. Sarhoşluk bir başka kafa yapmıştı onlarda çünkü.
Ve küçük olarak tabir edilen otellerin hiç birinde yer bulamadık. Büfeciye pansiyon sorduğumuzda bize; "Pansiyonda kalacağınıza gidip sokakta yatın, daha güvenli." dedi.

Halbuki yatacağımız yoktu. Sadece çantalarımızı koyarız, dışarı çıkarız. Sabahta bir iki saat uyur, İzmir'i gezeriz diyorduk.

İzmir ne hale gelmiş diyerek, biraz üzülerek ve gerilerek devam ettik.

 Booking yönlendirmesiyle, Swiss otelin yanındaki bir otelde yer bulduk.
Ödediğimiz para bizim için çok gereksizdi. Hal-falan kalmamış gece 02.00 olmuştu.
Bizde yatıp uyuduk.  :)
Sabah kahvaltımızı edip, otelden ayrıldık. 



Saat kulesi'ne gidip oradan Kemeraltı Çarşısını gezdik. Birer kahvemizi içip, ünlü bir yer olarak addedilen Sevinç Pastanesi'ne gidip, börek ve tiramusu yedik. 

Açıkçası, mekanın görseli hayal kırıklığına uğratmıştı. Biz daha otantik bir yer bekliyorduk. Mekanın dekorasyonu, modern zamanın tek düzeliğine yenilmişti. Tatlarını sevdik ama.




Uzun kordon seyahatlerini yapıp, vapur ile Karşıyaka'ya geçtik. Bir kaç mekanda oturup, pizza yedik. :)

Karanlık çökünce, kordonda dolaşıp şarkı söyledik.

Yine gecenin bir vakti, otobüse binip evimize döndük.

Kısa zamanlı, çok hareketli ve daha anlatamadığım çok maceralı bir tatil oldu.
Mutlu bir hafta olsun! :)






  • Share:

Bunları da Beğenebilirsin

0 yorum